
Stellantis’ten Şaşırtan Geri Adımlar: Gelecek Teknolojilerde Nereye Koşuyor?
Son haftalarda otomotiv devi Stellantis'ten peş peşe gelen haberler, sektörde şaşkınlık yarattı. Şirket, otonom sürüş projelerini rafa kaldırdı, elektrikli araç (EV) hedeflerini düşürdü ve hidrojen teknolojisiyle ilgili çalışmalarına son verdi. Bu adımların yanı sıra, nostaljik V8 motorları yeniden gündeme taşıyan modellerle dikkat çekmeye çalışan Stellantis, sektörün geleceğini şekillendirecek teknolojilere net bir yatırım yapmadan, "Şirketin bir geleceği var mı?" sorusunu kaçınılmaz hale getirdi.
Yaz aylarındaki tarifeler, ticaret savaşları ve robotaksiler gibi gündemi meşgul eden olaylar arasında sessizce duyurulan bir başka gelişme de Stellantis'in hidrojen yakıt hücreli geliştirme programını sonlandırması oldu. Sınırlı hidrojen dolum altyapısı, yüksek sermaye gereksinimleri ve tüketici teşviklerinin yetersizliği gibi nedenlere dayandırılan bu karar, ilk bakışta mantıklı görülebilir. Hidrojenin pahalı, karmaşık ve yakın vadede geniş çaplı bir tüketici veya ticari benimseme şansı düşük bir teknoloji olduğu biliniyor.
Ancak bu kararı, Chrysler'in 2028 elektrikli otomobil hedefini geri çekmesi, 'elektrikli kaslı otomobil' konseptinin beklenen ilgiyi görmemesi ve milyarlarca dolarlık gelişmiş sürücü destek sistemlerinin potansiyel olarak boşa gitmesi gibi gelişmelerle birlikte değerlendirdiğimizde, durum Stellantis için daha endişe verici bir tablo çiziyor.
Stellantis'in Konumu Nissan'dan Daha mı Kötü?
Yüzeyde, Nissan ve Stellantis arasında birçok benzerlik olduğu düşünülebilir. Her iki şirket de 1990'lar ve 2000'lerin başında büyük ürün başarıları elde etmiş, ancak zamanla daha sıradan markalara dönüşmüş otomobil üreticileri. Farklı olarak Stellantis'in, Nissan'ın Çin pazarında umut bağlayabileceği yeni ve iddialı bir ürünü bulunmuyor.
Bunun yerine Stellantis, Lancia HF prototipinden Fiat 500e'ye ve benzinli modellerine kadar neredeyse tüm markalarında görülen bir nostaljiye dayanıyor. Modern bir Mopar hayranının, tamamen orijinal yeni bir ürüne, geçmişin yeniden canlandırılması veya eski teknolojilerin geri getirilmesi kadar heyecanlanması pek olası değil.
Dolayısıyla, Stellantis'in yakın gelecekte Nissan gibi bir çıkış yakalaması pek muhtemel görünmüyor.
Stellantis, Zorlu Bir Orta Yolda Kalmış Olabilir
Bir arkadaşımın birkaç aydır üzerinde çalıştığı yeni bir uygulama, başarılı olması halinde büyük paralar kazandırma potansiyeline sahip. Arkadaşımın da belirttiği gibi, bu uygulama "hiçbir işe yaramayabilir" de. Gelecek yıl sekiz abonesi de olabilir, seksen bini de. Bu belirsizlik, pek çok teknoloji girişiminde olduğu gibi otomotiv sektöründe de mevcut.
Özellikle, bir proje başarısız olduğunda zararı kesip yolunuza devam edebilir veya tam bir başarı yakalayıp büyük kazanç elde edebilirsiniz. Ancak, sürekli olarak orta düzeyde bir gelir getiren ve hayat standardınızı önemli ölçüde iyileştirmeyen bir proje, ayrılmak için çok fazla para kazandıran, ancak devam etmek için yeterli motivasyonu sağlamayan o 'korkunç orta yol' durumunu yaratabilir.
Nissan'ın bir iki yıl önce portföyünde köpekbalığı (başarısız ürünler) dışında pek bir şey kalmamıştı. Eski nesillerin ilgi duyabileceği modeller yerine, günümüzde daha çok SUV'lara yönelen tüketicilerin taleplerine karşılık vermek için yeni ürünlere yatırım yapma kararı mantıklı görünüyor. Ancak Stellantis, bu 'korkunç orta yol' durumunda sıkışmış olabilir. Jeep ve Ram modellerinin sağladığı karlı satışlar ve geçmiş markaları yeniden canlandırma tecrübesiyle ayakta kalmaya devam ediyor olabilirler. Ancak şu an için, sektör ileriye doğru büyük adımlar atarken Stellantis'in geri çekildiği hissi, kolay kolay silinmiyor.
Umarız, nostalgia trendini doğru yönetirler ve geçmişteki başarılı modellerini yeniden yorumlayarak sektöre iddialı bir dönüş yaparlar. Ancak günümüzde basit, kompakt bir sedanın geniş kitleler tarafından benimsenerek müşteri tabanını yeniden inşa etmesi ne kadar mümkün, bu da ayrı bir tartışma konusu.