Otomobiller Neden “Bölünmüş Far” Tasarımına Geçiyor? Aydınlatma Devrimi Başladı!

Otomobiller Neden “Bölünmüş Far” Tasarımına Geçiyor? Aydınlatma Devrimi Başladı!

Aracınızın ön yüzünü süsleyen o klasik, iki büyük far görünümünü unutun! Günümüz otomobilleri artık yepyeni bir gözle dünyaya bakıyor: ince, keskin ve tamponun üst kısmına yerleşmiş bir şekilde. LED gündüz sürüş farları (DRL'ler) görsel olarak ön plana çıkarken, ana farlar artık tamponun içine gizlenmiş, doğrudan görüş alanının dışında veya gövdeyle kusursuz bir şekilde bütünleşmiş durumda.

Bu "bölünmüş far" tasarımı giderek daha popüler hale geldi. SUV'lardan sedanlara, hatta bazı station wagon'lara kadar pek çok model bu görünümü benimsiyor. Başlangıçta teknik bir soruna bulunan zekice bir çözümken, split farlar artık birçok otomobil üreticisi için belirleyici bir stil tercihi haline geldi.

Örneğin, devasa hava girişlerinin üzerinde zar zor görünen ince ışıklarıyla Ferrari Purosangue'yi düşünün. Veya Hyundai Kona ve Tucson gibi, tüm görsel kimliğini bu düzene göre inşa eden modelleri... Hatta son dönemdeki birçok Citroen modeli de bölünmüş far görünümüne sahip.

Peki, neden bu kadar çok otomobil üreticisi aydınlatma elemanlarını ikiye ayırıyor?

Bu durumun temel nedeni, artık teknik bir özellikten çok tasarım ifadesi haline gelen LED gündüz sürüş farları. Ön yüzün üst kısmına konumlandırılan bu farlar, parlayan kaşlar gibi davranırken, gerçek farlar (kısa ve uzun huzmeler) daha aşağıda, genellikle tamponun içine entegre edilmiş olarak yer alıyor.

Ferrari Purosangue, bu tasarım yaklaşımını cesur ve sportif bir kurulumla birleştirerek zirveye taşıyor. Öte yandan, Hyundai Santa Fe ve yeni Kona, tam genişlikte DRL'ler kullanarak veya bunları doğrudan ızgaraya entegre ederek aydınlatma imzasını grafiksel bir öğeye dönüştürüyor.

Fransız markanın bu tasarım dilinin amiral gemisi örneklerinden biri olan Citroen C5 X, köklerini 2016 C-Xperience konseptinden alıyor. Bu konsept otomobil, çift ok amblemine entegre edilmiş yüksek monteli bir aydınlatma imzası fikrini tanıtmış, ana farlar ise altta gizlenmişti.

Stellantis grubu içinde, yeni Lancia Ypsilon da benzer bir yaklaşımı benimsiyor: markanın stilize edilmiş "kadeh" amblemini yansıtan yüksek monteli bir LED aydınlatma imzası, ana farlar ise tamponun şekillendirilmiş hacminin içinde daha aşağıda konumlandırılmış.

İşlev ve formun bu ayrımı sadece teknik değil; ışığın ince ve keskin hale geldiği, aracın ön yüzünün fütüristik ve yüksek teknolojili bir görünüme sahip olduğu yeni bir görsel dil oluşturuyor.

DRL'ler ve ana farlar arasındaki ayrımın yanı sıra, sürekli ışık şeritleri de birleştirici bir unsur olarak ortaya çıktı. Bazı markalar, Volkswagen ID.4, Cupra Tavascan ve en yeni Smart modellerinde görüldüğü gibi, DRL'leri tek bir LED şeritle birleştirmeye başladı - ancak bu araçların birçoğu hala her köşede daha büyük far elemanlarına sahip.

Skoda Enyaq veya en yeni Peugeot 308 gibi diğerleri ise kristal efektli gerçek aydınlatılmış "maskeler" yaratıyor. Bu sırada, Audi Q6 E-Tron ve BMW i7, daha geleneksel konumlarda ultra ince LED ünitelerle denemeler yapıyor, ancak bunları dinamik aydınlatma dizilerine sahip parçalanmış mücevherler gibi tasarlıyor.

En radikal ve gelişmiş yorumlardan biri, ön yüzün üst kısmında tek görünür ışık imzası olarak sürekli bir yatay LED şeridine sahip olan Tesla Cybertruck'tan geliyor. Bu keskin ışık donanımı, kaputun tamamı boyunca grafiksel bir öğe gibi uzanırken, gerçek farlar tamponun içine tamamen gizlenmiş, zar zor görünen iki dikey modülde yer alıyor.

Tüm bu durumlarda, aydınlatma tamamen teknik rolünü bırakıp ifade edici bir unsur haline geliyor: bir marka imzası, bir grafik beyanı. Peki ya gerçek farlar? Giderek küçülüyor, daha gizemli hale geliyor - genellikle açılana kadar neredeyse görünmez oluyor.

Yeni Ferrari 849 Testarossa örneğinde, ışık birbirine bağlayıcı bir rol üstleniyor: ince bir ön şerit, iki far ünitesini tek bir çubuğa birleşmeden bağlıyor. Bu, aracın ön kısmında görsel süreklilik sağlarken düzenleyici kısıtlamalara da uyuyor. Logo veya anında tanınabilirlik üzerindeki önceliği feda etmeden, aerodinamik verimliliği stilistik kimlikle harmanlayan zarif bir yaklaşım.

Elektrikli araçların yükselişi ve geleneksel ön ızgaraların her geçen gün kaybolmasıyla birlikte yeni bir döneme giriyoruz: otomobilin ön yüzü artık radyatörüyle tanımlanmıyor, bir kimlik ekranı haline geliyor. Bölünmüş farlar ve DRL'ler şimdiden bu yöne işaret ediyor: ışık aktif bir süs, kodlanmış bir dil, dinamik bir yüz haline geliyor.

BMW i Vision Dee gibi konseptler, geleneksel farların yerini dijital ekranlarla değiştiren etkileşimli LED paneller sunuyor. Bu sırada, HiPhi, Xpeng ve BYD gibi Çinli markalar, bağlama göre şeklini, rengini ve dizisini değiştirebilen ışıklarla deneyler yapıyor.

Geleneksel farlar görüş alanından çekilirken ve ışık yukarı doğru hareket ederken, bir aracın "gözleri" artık geçmişte kalan bir olgu haline geliyor.