Hızlı Şarj Cazip Ama Yavaş Şarj Kazandırıyor: Elektrikli Araç Şarjının ‘Doğru Denge’ Paradoksu!
Elektrikli araçların (EV) bataryalarını giderek daha hızlı şarj etmesiyle birlikte, perakendecilerin ve hizmet noktalarının 'sadık' müşteri kitlesi için harcanan zaman azalıyor. Peki bu durum, işletmeler için ne anlama geliyor? Elektrikli araç şarj stratejisini yanlış kurgulayan işletmeler büyük kayıplar yaşayabilirken, doğru adımları atanlar içinse akaryakıt pompalarından bile daha kârlı olabilecek on binlerce liralık yeni gelir kapıları açılabilir.
Peki, "doğru stratejiyi kurgulamak" tam olarak ne demek?
Genel kanının aksine, Türkiye'de ve dünyada elektrikli araç şarj altyapısı hızla ve yetkin bir şekilde genişliyor. Modern elektrikli araçlar artık saatlerce değil, dakikalar içinde şarj olabiliyor. Hatta bazı ülkelerde geliştirilen teknolojiler sayesinde sadece beş dakikada şarj olabilen EV'ler mevcut ve çok daha hızlı, megawatt seviyesinde şarj sürelerine yönelik çalışmalar devam ediyor.
Yakın zamanda yapılan kapsamlı bir araştırma, müşteri şarj üniteleri ekleyen işletmelerin gelirlerinde %0.8 ile %1.4 arasında önemli artışlar gördüğünü ortaya koydu. Bu etki, şarj cihazlarının ilgi çekici bir noktanın (örneğin bir alışveriş merkezi, restoran veya turistik mekan) yakınına kurulduğunda daha da belirginleşiyor; bu tür konumlardaki gelir artışı %3.2'ye kadar çıkabiliyor. Başka bir istatistik ise, elektrikli araç kullanıcılarının araçları şarj olurken her dakika için ortalama olarak belirli bir miktar harcama yaptığını gösteriyor... İşte işlerin karmaşıklaştığı nokta da burası.
İşte 'Doğru Denge' Burada Devreye Giriyor
Matematik oldukça basit görünüyor, değil mi? Müşterilerin daha fazla harcama yapmasını istiyorsanız, daha yavaş şarj cihazları kurarak bekleme sürelerini artırırsınız. Daha uzun bekleme süresi = daha fazla harcama, öyle mi?
Buradaki sorun, tüketicilerin aslında bekleme süresi istememesi. Özellikle uzun yolculuklarda veya sadece şarj ihtiyacı için durduklarında, sürücüler en hızlı şarjı sunan istasyonları tercih ediyorlar. Bunun sonucunda da en az bekleme süresini seçmiş oluyorlar. İşte buna "Bekleme Süresi Paradoksu" diyebiliriz.
Öyleyse, rota planlama uygulamalarını kullanan EV sürücülerini çekecek kadar hızlı, ancak aynı zamanda harcamayı teşvik edecek kadar yavaş bir ideal denge olmalı. Ne çok yavaş, ne de çok hızlı. İşte bu da işin 'Doğru Denge' kısmı.
Dengeyi Bulmak
Doğru şarj cihazını seçmenin anahtarı, idealize edilmiş müşteri deneyimini (işletme için ideal olan, müşteri için her zaman olmayabilir), müşterilerin bekleme süresiyle ve uygun şarj istasyonu türüyle eşleştirmektir.
Örneğin, sinemaya giden birinin filmin ortasında aracını şarjdan çekme zorunluluğu hissetmesini istemezsiniz. Bu nedenle, yaklaşık 3-4 saat orada olacaklarını göz önünde bulundurarak, bu süreye uygun, film sonrası akşam yemeğine ve eve dönmeye yetecek kadar enerji sağlayacak bir şarj deneyimi sunmak mantıklı olacaktır. Ancak evinden yüzlerce kilometre uzakta, bir o kadar daha yolu olan bir uzun yol sürücüsü için durum farklıdır. Bu sürücü durup lavaboyu kullanmak, belki bir kahve veya öğle yemeği almak ve hemen yola devam etmek ister. Beş ya da on dakikalık bir duraklama, eğer tesisinizde aradığı türden bir yiyecek/içecek zinciri yoksa, birkaç kilometre ilerideki başka bir yere gitmesine neden olabilir. Peki ya on beş veya yirmi dakikalık bir duraklama?
Farklı kahve zincirlerinin sunduğu kahveler arasında gerçekten ne kadar fark var ki?
İşte anahtar nokta bu: harcamaya yol açan kolaylık ve 'rahatsızlık' arasındaki dengeyi bulmak. Yapılan araştırmalar, EV şarj cihazlarının yakındaki işletmelerin gelirini şarj cihazı başına yıllık yüzlerce hatta binlerce dolar artırdığını gösteriyor. Daha büyük analizler ise yüksek trafikli veya ilgi çekici noktalardaki yan gelir akışlarının (hedeflenmiş reklamlar, sadakat programları, ortak kuponları vb.) potansiyelini aylık 5.000 ila 10.000 dolar arasında hesaplıyor.
Kısacası, doğru stratejiyi belirleyen işletmeler için elektrikli araç şarj istasyonları önemli bir kazanç kapısı aralıyor.