Elektrikli Araçlara Destek Kesildi, Benzinli Otomobillere Milyarlarca Dolarlık Kaynak Aktarılmaya Devam Ediyor!

Elektrikli Araçlara Destek Kesildi, Benzinli Otomobillere Milyarlarca Dolarlık Kaynak Aktarılmaya Devam Ediyor!

Amerika Birleşik Devletleri'nde elektrikli araç (EV) alımını teşvik eden 7.500 dolarlık vergi indirimi sona erdi. Bu durum, küresel iklim değişikliğiyle mücadele çabalarını sekteye uğratma ve halkın sırtından zenginlere aktarılan trilyonlarca dolarlık kaynaklara yönelik tepkilerin de odağında yer alıyor.

Ancak, Amerika'nın otomotiv sektörü için sübvansiyonlar sona ermiş değil. Aksine, benzinli otomobiller ömürleri boyunca kişi başı 20.000 doların üzerinde bir sübvansiyon desteğinden faydalanmaya devam ediyor.

Sözde halk sağlığını iyileştirme ve refahı artırma misyonu güden bazı politikacılar, daha temiz ve ekonomik ulaşım seçenekleri olan elektrikli araçlara karşı bir tutum sergileyerek, yerli elektrikli araç üretimini baltalama ve eski teknolojilere milyarlarca dolar vergi mükellefi parası aktarma eğilimindeler.

Bu politikanın bir parçası olarak, elektrikli araçların daha erişilebilir olmasını sağlayan 7.500 dolarlık vergi indirimi, bazı çevrelerin desteğiyle de olsa kaldırıldı. Bu karar, tüketicilerin daha çevre dostu araçlara erişimini zorlaştırırken, benzinli araçların maliyetini de dolaylı olarak artırabilecek bir etki yaratıyor.

Bu sübvansiyonların kaldırılmasının adil olduğunu savunanlar olsa da, bu argüman önemli bir gerçeği göz ardı ediyor: Fosil yakıtla çalışan araçlar, elektrikli araçların aldığı sübvansiyonlardan çok daha büyük miktarlarda ve uzun yıllar boyunca devlet desteğinden yararlanmıştır.

Fosil Yakıtlı Otomobiller, Elektrikli Araçlardan Çok Daha Fazla Destek Alıyor

Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre, sadece Amerika Birleşik Devletleri'nde fosil yakıt sübvansiyonları yıllık 760 milyar doları buluyor. Bu rakamın yaklaşık yarısı, büyük ölçüde otomobillerde kullanılan petrole gidiyor.

Bu sübvansiyon hesaplamaları, hem doğrudan ödemeler veya vergi indirimleri gibi açık sübvansiyonları hem de petrolün yakılmasının yarattığı ve üreticiler veya tüketiciler yerine tüm ekonominin karşıladığı örtük maliyetleri içeriyor. Basitçe ifade etmek gerekirse, çevreyi kirletenler, temizlik ve sağlık maliyetlerini topluma yıkıyor.

İşte bu nedenle, benzinli araçların kullanım ömrü boyunca aldığı gizli ve açık destekler on binlerce doları bulabiliyor. Buna karşılık, elektrikli araçlara sağlanan federal destek yaklaşık 7.500 dolarla sınırlı kalıyor.

2024'te Amerika'da satılan 1.3 milyon elektrikli araç için toplam sübvansiyon miktarı yaklaşık on milyar dolar civarında. Bu, elektrikli araçlara sağlanan toplam sübvansiyonun, benzinli araçların yararlandığı yüz milyarlarca dolarlık desteğin çok altında kaldığını gösteriyor. Dahası, bu destekler, her bir benzinli araç başına düşen destek miktarından da oldukça düşüktür.

Çözümler Mevcut, Ancak Uygulanmıyor

Bu eşitsizlik daha önce de birçok kişi tarafından dile getirildi. Hatta bir zamanlar elektrikli ve benzinli araç sübvansiyonlarının kaldırılması durumunda elektrikli araçların daha rekabetçi olacağını savunanlar bile oldu. Bu iddia hala geçerli olsa da, sübvansiyonlardaki dengesizlik göz önüne alındığında, bu tür adımların gerçekçi bir çözüme yol açması zor görünüyor.

Bu sorunun asıl çözümü, tüm kirleticilerin neden oldukları kirlilik için ödeme yapmasını sağlamaktır. Bu, hem benzinli hem de elektrikli araçlar için geçerli olmalı; her biri neden oldukları zarara orantılı olarak ödeme yapmalıdır. Ancak, elektrikli araçlar çok daha temiz olduğu için doğal olarak daha az ödeme yapacaktır.

Böyle bir plan, geçmişte bazı muhafazakar liderler ve neredeyse tüm ekonomistler tarafından desteklenmiştir. IMF'ye göre, küresel ölçekte verimli bir kirlilik fiyatlandırması uygulanması, küresel GSYİH'nin %3,6'sı kadar net fayda sağlayabilir ve yılda 1,6 milyon erken ölümü önleyebilir.

Ancak, enerji bakanlığında görevli bazı yetkililerin, bu tür çözümlerin tartışılmasını engelleme çabalarıyla bu konunun gündeme gelmesi zorlaşıyor. Hükümetin, halkın refahından çok, belirli endüstrilerin çıkarlarını ön planda tuttuğu görülüyor.